Sizlere daha önceden mütevazı bir Doğu Karadeniz Turu yaptığımı söylemiştim sanırım. Turuma Giresun ile başlamıştım, şimdiki durağımız ise Trabzon oldu. Bu yazı daha önceden gidenler için bir bilgi hatırlatma, benim için ufak notlarımı paylaştığım, gitmeyenler için ise detaylı olmasa da güzel bir Trabzon gezi rehberi olacak, hadi o zaman başlayalım.

Trabzon, Giresun, Rize ve Gümüşhane ve Bayburt’a komşu bir il olarak durmakta coğrafi konumu itibariyle. Bu yüzden Giresun’dan sonra Trabzon seyahati yapmak oldukça mantıklı bir fikirdi tabi eğer batıya doğru ilerlemiyorsak. Öncelikle şunu söyleyeyim belediyenin ismine layık bir büyük şehir. Çünkü Türkiye’nin diğer büyük şehir belediyelerinde olduğu gibi trafiğini, pisliğini ve düzensizliğini kendine angaje etmekte problem yaşamamışlar. Bunu sınırdaki ilçesi Akçaabat’tan itibaren gözlemleyebilirsiniz. Bu durum sizin gözünüzü Trabzon’dan kesinlikle korkutmasın, gayet güzel yerlere de sahip ama gittiğinizde bir büyük şehre gittiğinizin farkında olun.

Trabzon’a Nasıl Gidilir? Trabzon, ulaşımı yine Giresun’a eşdeğer şekilde, pek bir farkı yok. Zaten Giresun ile arasındaki mesafe iki saat kadar sürüyor en fazla. Bir adet uluslararası havaalanı bulunmakta fakat çok sık uçuşlar sanırım yok. Yani bu demek oluyor ki şehre otobüsle, uçakla veya tur şirketleriyle gelebilirsiniz.

Trabzon’da Konaklama Fiyatları Nasıl? Trabzon’da iki gün geçirdik ve şunu fark ettik ki otel seçiminiz eğer lüks değilse fiyatlar 70TL ile 150TL arasında değişiyor. Kaldığımız en leş otel fiyatı ile en temiz otel fiyatını karşılaştırdık size. Trabzon’da otel seçerken internetten yorumlarına bakmanızı veya çevredeki esnafa nasıl bir yer diye sormanızı ayrıca tavsiye ediyorum. Yoksa sabah kalktığınızda otelin bir aile oteli olmadığını anlamak için çok geç olabiliyor.

Karadeniz turu için planlamalar yaparken aslında hep ‘burada gidilecek hiçbir yer yok’ diyorduk ama sadece yolda tabiat parklarını, kültürel mirasları gösteren kahverengi tabelaları bile takip etmek bize yetti. Bu yüzden Trabzon’da keyifli sayılabilecek iki gün geçirmemize sebep olan kahverengi tabelalara teşekkürlerimizi borç biliriz. Şimdi gelelim asıl konuya; Trabzon gezi rehberi edasıyla yazımıza devam edelim ve bu büyük şehirde neler varmış, neler yokmuş, Trabzon’da gezilecek yerler neresiymiş hep beraber bakalım.

Akçaabat, Köfteler ve Ters Yön Tabelası Olmayan Sokaklar

Trabzon gezilecek yerler listesi yapıyorsanız listenizden çıkarın. Hayır, sizin kararlarınıza yön vermek istemiyorum ama biz ne ilçenin kendisini, ne insanlarını ne de trafiğini sevdik. Üstüne üstelik ufak çaplı bir trafik kazasına da karışmış bulunduk, nitekim kimse hasar görmeden atlattık.

Akçaabat Köftesi, asıl meselemiz bu olması sanırım. Eğer Karadeniz sahillerinde köfte yiyecekseniz size nerede olursanız olun sırf meşhur diye Akçaabat köftesi getiriyorlar. Ben de Karadenizliyim, kesinlikle yermek değil ama bu o kadar can atılacak bir köfte değil, en azından İnegöl köftesi varken.

Akçaabat, sahil kesiminde kalan bir ilçe ve konaklamak isterseniz sahilde istemediğiniz kadar otel yer almakta. Hepsi hakkında yazılan tek bilgi ‘eski ve köklü’. Gel gelelim bizim kaldığımız otel gece aynı zamanlarda farklı amaçlara hizmet ediyormuş.

Sera Gölü Tabiat Parkı

Sera Gölü, sabah Akçaabat’tan çıktığımız zaman kahvaltı yapmak için durduğumuz yer oldu. Şehirden fazla uzakta değil, Karadeniz Sahil Yolu üzerinde tabelasını gördükten sonra çok az daha yol gidiyorsunuz ve Sera Gölüne ulaşıyorsunuz.

Sera Gölü Tabiat Parkı
Sera Gölü Tabiat Parkı

Sera Gölü, yine Trabzon sınırları içerisinde bulunan Uzungöl ile aynı özellikleri taşımakta aşağı yukarı. Örnek vermek gerekecek olursa her iki göl de toprak kayması sonucu oluşmuş fakat Sera Gölü daha küçük. Yine her iki gölün kenarında turistik tesisler yer almakta fakat biliyoruz ki bu konuda da Uzungöl daha rezil. Bir şey yemeyeceğim derseniz de turistik tesisleri biraz geçtiğinizde pek harika olmasa bile mütevazı bir park sizi bekliyor olacak.

Çal Mağarası:  Dünyanın En Uzun İkinci Mağarası

Çal Mağarası, Trabzon gezimizin ikinci durağı oldu. Şehrin merkezine gelmeden önce aslında Trabzon’da gezecek yerler çokmuş ben bunu anladım ama konumuz bu değil. Çal Mağarası, dünyanın en uzun ikinci mağarası özelliğini taşıyor. Şehrin Düzköy ilçesinin Çalköy mahallesinde -köyünde işte be dediğinizi duyar gibiyim- bulunan mağaraya gelirken köy yollarından ve yeşillikler içerisinden geçiyorsunuz. Mağaraya giriş ücreti 5TL.

Çal Mağarası
Çal Mağarası

Mağaraya gelirken Çalcamili Tabiat Parkı yol üstünde yer almakta, çok güzel bir yeşil alan. Buraya da uğramayı ihmal etmeyin.

Çal Mağarasından çıktıktan sonra artık şehir merkezine geçmenin zamanı geldi dedik ve şehir merkezine girdikten sonra Atatürk Köşkü’nü ve Ayasofya Müzesi’ni ziyaret edip resmen şehir merkezinden kaçtık.

Ayasofya Müzesi veya Camisi

Bir gezi yazısı hazırlıyorsak eğer yazıda sadece yeşilliği ve suyu bol yerler olmamalı. Bu yüzden Trabzon gezi rehberi yazımda sizlere sadece doğa harikaları göstermeyeceğim, aynı zamanda şehir merkezine çok yakın olan yerlerden de bahsedeceğim. Bunlardan bir tanesi Ayasofya Müzesi veya Ayasofya Camisi, yok bu da olmadı derseniz Ayasofya Kilisesi, ben karar veremedim.

Ayasofya Müzesi
Ayasofya Müzesi

Şimdi kafanızda şöyle bir müze canlandırın; alt katında belediyenin otoparkı bulunuyor, üst kata çıktığınızda Ayasofya Müzesine giriş yapabiliyorsunuz ücretsiz bir şekilde. Giriş yaptıktan sonra mutlaka ibadet etmek isteyeceksinizdir değil mi? Müze içerisinde namaz kılabiliyorsunuz ama en ilk kullanım amacı kilisedir. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethinden sonra cami olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Atatürk Köşkü: Oh Be! Laiklik…

Trabzon Atatürk Köşkü, planımızda olmayan fakat sırf tarih cahili kişiler olarak tabelalarda görüp “Atatürk’ün Trabzon’da ne işi varmış” diyerek gittiğimiz bir yer oldu, köşkün tarihini ise biz fotoğraf çektirmekten daha değerli bulduk.

Avrupa mimarisi özelliklerini taşıyan bu köşk, 1890 yılında Kostantin Kabayanidis tarafından yazlık olarak Trabzon’un sırtlarına yaptırılmış. Köşk güzel bir mimariye ve güzel bir avluya sahip. Daha sonralarında ise saygıdeğer Mustafa Kemal Atatürk, Trabzon’a ilk kez geldiği zamanda bu köşkte ağırlanıyor ve çok beğeniyor. 1931 yılına gelindiğinde ise Trabzon İl Özel İdaresi bu köşkün tapusunu “Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine temlik edilmiştir” diyerek özel bir heyet ile Atatürk’e teslim ediyor.

Atatürk Köşkü
Atatürk Köşkü

Atatürk Köşkü, gezip görmek istemeseniz bile benim özet geçtiğim fakat güzel, tatlı bir tarihe ev sahipliği yapmış köşktür.

Şehirden çıkıp gitme vakti yaklaşıyor ve biz istiyoruz ki güzel bir yerde konaklayalım. Bunun için güler yüzlü insanları ve on numara sütlacı ile Hamsiköy bize ev sahipliği yapıyor.

Hamsiköy ve Süper Lezzetli Sütlaçlar

İnternetten günü nerede bitirsek diye araştırmalar yaparken her Trabzon gezi rehberi yazısının altında bir adet Hamsiköy maddesi buluyoruz. Sütlacını öve öve bitiremeyen insanlar yer almakta ve ben genel olarak bu durumlarda şöyle derim; yiyecek bir şey konum değiştirdiğinde çok güzel olmaz. Fakat öyle olmuyor. Neyse bir iki cümle sonra ben de Hamsiköy sütlacı övmeye başlayacağım.

Hamsiköy, Maçka’dan Gümüşhane’ye giden yolu takip ettiğinizde kalan bir köy. Maçka merkezinden yaklaşık 22km sonra köye ulaşıyorsunuz, çevre yolundan ayrıldığınızda size yine köy yolları karşılıyor. Trabzon’un karmaşasından ve henüz büyük şehir olamamışlığından hemen sıkıldıysanız on numara çözüm.

Köyde konaklamak için biz Hamsiköy Otel’i seçtik, otel aile tarafından işletiliyor ve çok güler yüzlüler. Hoş önceden yazdığım gibi köy halkı da güler yüzlü insanlar. Şimdi gelelim mevzu bahis sütlaca.

Hamsiköy Sütlacı
Hamsiköy Sütlacı

Hamsiköy Sütlacı Nerede Yenir? Sütlaç yemeniz için birçok yer mevcut, yukarıda resimde göreceğiniz sütlaç yol kenarında bir dinlenme tesisine ait fakat en güzel sütlaç bu değil. Hamsiköy sütlacı, kesinlikle köy içerisindeki Osman Usta’nın Sütlaç Yeri lokantasında yenmeli, işte özlediğimiz anneanne sütlacı be! Hem köylüye hem de Osman Usta’nı kızına sorduk neden burası diye ve çok tatmin edici cevaplar verdiler. Osman Usta’da yapılan sütlaçlara tatlansın, eksikleri kapatılsın diye fındık koyulmuyor ve tamamen doğal/dışarıdan alınmayan malzemelerden, bol yağlı köy sütünden yapılıyor. Evet, biz ikinci sütlacı yerken aklımız gidiyordu. Ayrıca söylemekte fayda var, Osman Usta buraların en eski işletmecisi.

Altındere Vadisi Milli Parkı ve Sümela Manastırı

Hazır Maçka’ya kadar gelmişken sabah kalktığımızda arabanın kontağını uzaktan da olsa Sümela Manastırını görmek için çevirdik. Biliyoruz ki Sümela Manastırı, 2015 yılından beri kapalı ve ne zaman açılacağı ön görülse de kimse bu tarihlere inandırıcı bakmıyor.

Karadağ Şelalesi
Karadağ Şelalesi

Biz Sümela’ya giderken manastırın milli park sınırları içerisinde olduğunu bilmiyorduk. Gidince şaşırdık, çünkü Sümela Manastırı’nı uzaktan da olsa diyet tariflerindeki kibrit kutusu büyüklüğünde gördük. Kabul edelim bu kimse için tatmin edici değil fakat Sümela Manastırı’nın da içinde bulunduğu Altındere Vadisi Milli Parkı ayrıca güzel bir yer, fotoğraf çekmelere doyamadık.

Altındere Vadisi Milli Parkı
Altındere Vadisi Milli Parkı

Milli parkın avlusunda mütevazı birkaç tesis bulunmakta ve girişte sürekli kemençeye eşlik eden insanlar yer alıyor. Biraz yukarı çıktığınızda, yol üstünde sizi Karadağ Şelalesi karşılıyor. Sümela kapalı olsa da kesinlikle gidip görmenizi tavsiye ederim.

Uzungöl: Göl Uzun Ama Burası Çok Kalabalık

Trabzon’daki en son durağımız bizim Uzungöl oluyor. Buraya en son kaç yaşındayken gittim hatırlamıyorum ama hiç hatırladığım kadar kalmamış. Bitki örtüsü otellerden, pansiyonlardan, betonlardan ve her yere para saçan bir ırktan oluşuyor resmen.

En Son Haliyle Uzungöl
En Son Haliyle Uzungöl

Hakkında isterdim ki uzun uzun yazılar yazayım ama o son değişimini gördükten sonra gerçekten insanın bir şeyler yazası gelmiyor. Doğa harikası olan, küçükken fotoğraflarına hayranlıkla baktığım Uzungöl şimdilerde kendi tabiatına yabancılaştırılıyor. Eski doğa harikası olan bir yere artık en tepeden bakarak sadece birkaç bira içebilirsiniz sanırım.

Biz Uzungöl ile Trabzon gezi rehberi yazımızı bitirmiş olalım, dediğim gibi kendime ve okuyanlara ufak tefek notlar, gitmek isteyenlere ise gezi rehberi yapmaya çalışıyorum bu yazılarda. Bir sonraki durağımız ise Rize oluyor, ona da başka bir yazıda değinirim artık. Sanırım bu yazdığım en uzun yazılarımdan bir tanesi olabilir.

2 Comments

  1. Yeşilliği ve doğası ile güzel bir şehir. Fakat bu şekilde yapılaşmaya devam ederse ileri ki zamanlarda bu şekilde tasvir edemeyeceğimiz aşikar. Trafiği çok karışık. Konaklama konusunda ise, kendi sıralamamda Rize’den sonra gelen kötü konaklama tesislerine sahip ikinci şehir. Kalınabilecek oteller çok pahalı. 100-150 TL’lik otellerde yer bulmak ve temiz bir otel bulmak ise özellikle turizm zamanlarında çok zor. Otel işletmelerinin kötü olması da ayrı bir sıkıntı.
    Uzungöl konusunda da sanırım herkes şu konuda hemfikir: Doğası çok güzel. Ama çok kalabalık oluşu ve betonlaşmanın giderek artması, bu güzel yerin insana huzur vermesinden çok huzurunu kaçırıyor. Bu şekilde giderse eski tadının kalacağını sanmıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.