Bilen bilir, okuyan okumuştur. Bir aralar yazdığım Kendime Çaylar adından bir içeriğe sahiptim, belki bu blogun okunması sayısını arttıran ve en çok okunan yazılarından oluşan bir seriydi. Bunu yazmadan önce baktığımda bu yazıyı en son Ocak 2019’da yazmış olmanın verdiği gururla adete yerle bir oldum. Klavye Terapisi oyuna girerken saha dışına çıkan oyuncu Kendime Çaylar serisi oluyor. Okumak isteyen hür bireyler Kendime Çaylar #5: Şekersiz ve Acı başlıklı yazıma gidebilirler. Düşünün en son o yazıyı yazdığımda bira 9,5TL imiş, şimdi 12TL bebeklerim yanına bile yaklaşılmıyor. Galiba evde şarap yapacağım. Birileri beni ‘do it yourself’ videolarının Türk amcaları versiyonlarından çeksin alsın.

Kendime Çaylar serisine yeni bir yazı ekleyeceğimi pek sanmıyorum. Bir hayli okudum bugün o yazıları; yirmi bir ve yirmi beş yaşları arasında hiç olmadığı kadar depresifmişim. Bundan bir tık ilerisi sanırım intiharmış, iyi gelmişim he yirmi altı yaşıma kadar. Türkiye simülasyonunda iyi seviye atladık.

Bu yazının başlığına karar verirken aşırı canım sıkıldı, çünkü içeriği belli olmayan bir yazıya başlık veremezsiniz. Bu kural net ve basittir. Şu an var mı bilmiyorum fakat bizim ilkokul zamanımızda kompozisyon denen bir zıkkım vardı. Kompozisyon ödevinin başlığını bile yazıda anlattığımız konuya göre belirlememiz gerekiyordu. Sen on yaşındaki çocuğa niye böyle büyük sorumluluk yüklersin ki öğretmenim…

Neyse ne diyorduk? Bu yazının başlığı… Yukarıda da bahsettiğim gibi Kendime Çaylar bir hayli depresif anlarımda yazıp sizlere sunduğum yazılar oldu. Peki neşeliysem ya da artık eskisi gibi depresif değilsem ne yazmalıyım? İlk önce dedim ki “‘Kendime Bir şeyler’ koy oğlum başlığı, şanın yürümese de at ölür izi kalır, köpek sıçar kokusu kalır.” dedim; başlığı beğenmedim.

Daha sonra kendime baktım, ardından sırasıyla kediye, köpeğe ve vantilatöre ve saate baktım. Tam bir saat isim düşünmüşüm, yine kendi kendime “koy lan şu yazının ismini ‘Klavye Terapisi’, ne at ölsün ne köpek sıçsın; git kedinin kumunu temizle geri gel buraya.” dedim.

Bilmeyenler için Korsan’ın bir arkadaşı var artık evde, adı Cyrpto (biz ona Kripto ya da Zıbın demeyi tercih ediyoruz). Bu olayın hikayesini de Evde Kedi ve Köpek Beslemek isimli yazımdan okuyabilirsiniz ama özetlemek gerekirse nişanlımın köpeğine çöküntü oldum. Sonuçta Gaziosmanpaşalı olmak bunu gerektirir.

Evde Kedi ve Köpek Beslemek
Evde Kedi ve Köpek Beslemek başlıklı yazımda kullandığım en sevdiğim fotoğraf.

Bu yazı Klavye Terapisi serisinin tanıtımı, girizgahı olsun istedim. Alt başlıklar olmayacak, her paragrafta konu değişebilir, çünkü bu yazıyı yazarken ne yazacağımı planlamadığım için diğer yazılarda da aynı durumun yaşanacağına erkek sözü verebilirim.

Mesela bunu şöyle örnekleyebilirim; pişman olduğum bir konu var. Uzun zamandır yaşadığım yerin, hatta bir çocuğumuzun yaşadığı yerin tarihi değerini bilmemesiyle ilgili bir yazı yazacaktım ve bunun için sadece eve 10 dakika yürünebilir mesafede bulduğum Eyüp Sultan ile ilgili gezi yazısı yazacaktım ama ne oldu? Pişmanlığıma geldik, çok üşendim. Bu yazmayacağım anlamına da gelmiyor, o yüzden fikrimi çalmayın. İcabında arifeyi gösterir bayramı yaşatmayız (tabi ki yasal yollardan hakim bey). Ne zamandır çok memnun olduğum ucuz mu ucuz akıllı bileklik Xiaomi Smart Band 4 hakkında da yazı yazacaktım ama bilin bakalım başıma ne önemli olay geldi; Covid-19! Şaka şaka, yine üşendim.

Aşağı yukarı arada yazacağım bu yeni serinin nasıl bir şey olduğunu anladıysanız şimdilik sizlere İrem Derici şarkılarıyla veda ediyorum. Konu hakkında yorumlarınızı aşağıda yorumlar kısmına olumlu olumsuz bırakın, sizi özledim. Çok olumsuz yorumlarınızı mail atın, yorum olarak onaylamıyorum. Fazlaca hür bireylerden sadece bir tanesi ‘Sosyal İzolasyon Nasıl Değerlendirilir’ yazıma “yazacağın yazıyı s*****m, klavyede yer alan tüm tuşlar s*** g****n” yazmış (sıfır şaka), onaylamadım tabi yorumu. Bu arada instagram hesabımı takip ederseniz takipçi sayım artar, sevinirim. Bu aralar böyle minimal dertlerim var.

Şimdilik bu kadar, ben daha uzununu yazarım ama siz okumazsınız. Umarım bir sonraki yazılarda görüşürüz, şimdi 1 saatte yazıya fotoğraf düşüneyim de sabah uyuklayarak işe gitmek için kalkayım. Kesinlikle bu yazının en tepesinde alakasız bir resim göreceksiniz.

4 Comments

  1. Elinize sağlık güzel bir yazı olmuş. Böyle bir ara verip de yazmaya devam etmek bence yazı kalitesini etkiliyor. Bazen dinlenip bir kenara çekilmemiz iyi oluyor 🙂 Sonucunda da böyle güzel içerikler ortaya çıkıyor.

    • Oktay

      Selam Ali, teşekkür ederim yorumun için. Sanırım hem fikiriz. Blogun çok boş durduğunu düşününce nasıl dolduracağımı düşündüm ve aslında böyle bir olaya giriştim tekrar. Yazmaya başlamadan önce de iki paragraftan fazlasını yazamayacağımı düşünüyordum ama lakin sonuç bu yazı. Ara uzun oldukça insanın yazmak istedikleri de birikiyormuş. 🙂

  2. Klavye Terapisi başlıklı bir yazıda klavyeli bir fotoğraf görmeyi hayal ettim ancak öyle olsaydı burası Oktayy.net olmazdı zaten. 🙂

    Yeni yazı serisi hayırlı ve devamlı olsun. Görüşmek üzere…

    • Oktay

      Yalnız klavye resmi koymayı düşünmedim değil bu sefer 🙂 Teşekkür ederim Recep hocam değerli yorumun için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.